top of page
Rıdvan Demir

DİNLER TARİHÇİLERİ GÖZÜYLE TÜRKİYE’DE MİSYONERLİK




KİTAP ÖZETİ


SEMPOZYUM / 01-02 EKİM 2005 / ANKARA İÇ ANADOLU – MARMARA - KARADENİZ BÖLGELERİ

11.11.2010


RIDVAN DEMİR


- 205-335. sayfaların özetini içerir.-



İÇ ANADOLU’DA MİSYONERLİK


ANKARA, ÇANKIRI VE ESKİŞEHİR ÇEVRESİNDE MİSYONERLİĞİ FAALİYETLERİ

Prof. Dr. Mustafa ERDEM


İç Anadolu'da, özellikle Ankara, Çankırı ve Eskişehir çevresinde misyonerlik faaliyetleri konusuna ilişkin bir araştırma yapılmıştır. Sırası ile en çok misyonerlik faaliyeti Ankara ve Eskişehir’de en az ise Çankırı’da yer almaktadır.


Eskişehir'in sosyo-politik ve ekonomik durumu itibariyle Türkiye'de farklı bir özelliğe sahip olduğunu ve misyonerler tarafından da özel bir ilgi görmektedir. Özellikle Yehova Şahitleri, Bahailer ve diğer misyoner gruplar arasında bu şehrimize yönelik oldukça yoğun bir ilgi bulunmaktadır.


Ankara ise bu iki şehrimize göre daha farklı bir konuma ve özelliğe sahiptir. Özellikle Ankara'nın başkent olması buraya her guruptan ve her milletten insanın gelmesine imkân sağlamaktadır. Resmi statüsü dolayısıyla bazı konsolosluklar Ankara'da misyonerlik faaliyetlerine zemin hazırlamaktadır. Eğer maksat Hristiyanların dini ibadetlerini yerine getirebilmek ise bu anlamda, başkentimizde İngiltere, İtalya, Fransa ve Vatikan gibi ülkelerin resmi kiliseleri bulunmaktadır. Bunun yanında bizim bilmediğimiz ama emniyet görevlilerinin bildiği ev kiliseleri faaliyet yürütmektedir. Ankara'da misyonerlik faaliyetlerinin iki şekilde yürütüldüğü dikkati sekmektedir. Bunlar; yabancılara yönelik misyonerlik faaliyetlerini yürüten kurumlar ve mahalli unsurlara yani Türk halkına yönelik misyonerlik yapan kuruluşlar olarak belirtilebilir.


Üzerinde durulması gereken bir diğer misyonerlik faaliyetleri ise Doğu kökenli dinlerin veya eklektik ya da senkretik dediğimiz uzlaştırmacı dinlerin uzantısı kabilinden yürütülen misyoner faaliyetleridir. Ankara'yla ilgili üzerinde durulması gereken bir başka başlık ise medyadaki misyonerlik faaliyetleridir. Ayrıca iletişimde sınır tanımayan ve herkese kolayca ulaşılabilen "internet" ve bağlantılı diğer siteler ayrı bir öneme haizdir. Protestan kiliseler, Katolikler ya da Protestanların kendi içerisinde yer alan Adventistler, Presbiteryenler, Baptistler v.b.'e ilave olarak Protestan kiliselerle işbirliği yapan birtakım Yahudi kuruluşlar vardır. Bunların hakkında George Soros'un desteklediği "açık toplum" ya da başka adlarla oluşturulan sivil toplum örgütleri de bulunmaktadır.


Misyonerlerin özgürce hareket ettikleri alanların başında üniversite kurumları gelmektedir. Bu bağlamda düşünüldüğünde Ankara, çok yoğun ve donanımlı bir misyonerlerin faaliyet merkezi olmaktadır. Ayrıca, "yoga" ve "meditasyon" adı altında misyon faaliyetleri yürütülmekte ve böylece Çin'de yasaklanmış olan bir hareket Türkiye'de faaliyet imkanı bulabilmekte, insanlarımızı etkileyebilmektedir. Bu da bir yenilik, modernlik, çağdaşlık gibi kavramlarla insanlarımıza sunulmaktadır. Aynı şekilde bazı kanallarda adına alternatif veya yardımcı tıp denilerek Uzak Doğu Dini geleneklerine yönelik misyonerlik yapılmaktadır.



KONYA VE NİĞDE

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Aras


Konya'da Hristiyanların ve kiliselerin varlığı yeni değildir. Merkez, Selçuk ilçesi olmak üzere Osmanlı topraklarındaki kilise, okul ve hastane açma ile başladıkları hızlı gelişmeleri bölgede bulunan kilise hatta manastırlara kadar varmış ve buradaki Hristiyanlarla halk -13. yüzyılın örnek şahsiyeti Mevlana Celalettin'in Mesnevi'sine kadar girmiştir.

Katolik Kilisesi'nin 19. yüzyılın ikinci misyonerlik faaliyetlerine Konya'da da rastlıyoruz. Konya Hristiyan mahallesinde, 1893 yılında iki okul kurulmuştur. Aynı tarihlerde Konya'ya demiryolu yapımı için gelen Fransız işçiler için küçük bir hastane ve kilise açılmış ve bugün şehir merkezindeki Konya Saint Paul Kilisesi halen Vatikan Katolik Kilisesine bağlı faal bir kilisedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında da Konya'da Hristiyan cemaat mevcuttur.



KAYSERİ, NEVŞEHİR VE KIRŞEHİR

Prof. Dr. Harun Güngör

IV. yüzyıldan itibaren Anadolu Hristiyanlığın merkezi konumundaki bu bölge, o günden bu yana Hristiyanların kutsal mekânlarından biri olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle de adı geçen bu yerler her zaman Hristiyan misyonerlerin hedefi olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Bu sebeple misyonerliği, en azından insanların Hristiyanlaştırılması amacına yönelik masum bir dini hareket olmaktan öte, siyasi amaçla, dini kullanan bir hareket olarak tanımlamak daha uygun olur kanaatindeyiz. Zira bunların faaliyet alanları içerisine cemaati olmayan kiliselerde ayin yapmak, onları tamir ettirmek, ya da onlara nostaljik ibareler yazmak, vb. etkinlikler de bulunmaktadır.


Kayseri'de misyonerlik faaliyeti Fener Rum Patrikliğince cemaati olmayan kiliselerde bizzat Patrik tarafından yapılan ayinlerle kendini göstermektedir. Kayseri'ye posta yolu ile çok sayıda Kutsal Kitap tercümeleri, CD ve dini içerikli diğer kitaplar gelmektedir. Bu kitaplar, Üniversitede bulunan yabancı öğrencilerle, kendini azınlık sayan, toplumdan dışlanan inanan insanların bulunduğu mahalle halkını hedef almakta, daha çok o yörelerde dağıtılmaktadır.


Nevşehir’e gelince, Roma İmparatorluğu tarafından baskı ve zulme uğrayan, şehirlerde barınamayıp dağlara çekilen, buralarda kaya kiliseler kurarak dinlerini yaşamaya çalışan dönem Hristiyanlar ve Hristiyanlık tarihi açından önemli bir yere sahip olan Nevşehir ve yöresi, Hristiyan misyonerlik faaliyetinin en yoğun olarak yaşandığı bölgedir. Buradaki faaliyetleri şöylece sıralamak mümkündür:


1. Hiristiyan misyonerler kurmuş oldukları şirketler yolu ile, çeşitli ülkelerden misyonerler getirip onlarla ortak faaliyette bulunuyorlar, Bu şirketler daha şok Turizm şirketi olarak faaliyet gösteriyor.

2. Bölgeye gelen misyonerler arazi, arsa, ev, vs. emlak cinsinden gayrimenkul satın almak suretiyle bir tür kurtarılmış bölgeler oluşturuyorlar.

3. Bölgede, özellikle Kapadokya'nın Hristiyanlık geçmişine vurgu yapan kitap, dergi, broşür, takvim, vb. yazılı, ayrıca sesli ve görüntülü propaganda CD ve kasetleri dağıtılmaktadır.



SİVAS VE TOKAT ÇEVRESİNDE MİSYONERLİK

Prof. Dr. Ahmet Gökbel


Tarihte, Sivas'ın Anadolu'daki diğer şehirlere oranla önemli miktarda Hristiyan nüfusa sahip olması, Avrupalı ve Amerikalı misyonerlerin yoğun olarak bu şehirde faaliyet göstermelerinde önemli bir etkendir. Dolayısıyla Sivas'ta faaliyet gösteren misyonerlerin hedef kitlesi ilk etapta Müslümanlardan ziyade, Ermeni ve Rumlar olmuştur.


Sivas yöresine ilk gelen ve faaliyet gösteren misyonerler Fransızlar olmuştur. Yine Fransız Hükümeti, 1890'lı yıllardan itibaren Sivas'ta bir konsolosluk açarak hem diplomatik işlerini yürütmesi, hem de misyonerlik faaliyetlerinin daha iyi sürdürülmesi için bu konsolosluk vasıtasıyla misyonerlere destek olmuştur. Bu bölgede İngilizlerin de önemli misyonerlik faaliyetlerini görüyoruz. 1879 yılında İngiltere'nin, Anadolu'nun belli başlı şehirlerine birer asker konsolos atadığı ve Sivas'ı merkez yaparak Anadolu'da bir konsoloslar ağı kurduğu kaydedilir. Sivas Başkonsolosluğuna Anadolu Başkonsolosluğu adı verilir. Ardından İngilizler eğitim ve sağlık gibi hizmet kuruluşları ile misyonerliğe devam etmişlerdir. Protestan Amerikan misyonerleri, Sivas'a Fransız ve İngiliz misyonerlerinden çok sonraları gelmiştir. Ancak bunların, yörede çok daha kısa süre kalmalarına rağmen, etkili çalışmaları sayesinde önemli izler bıraktıkları kaydedilmektedir. Misyonerlik teşkilatlarına bağlı olarak Sivas'a 1851 yıllarından itibaren gelmişler ve 1855'ten sonra da faaliyetlerini hızlandırmışlardır. Türkiye'deki en eski Amerikan Konsolosluğu İzmir ve İstanbul'daki ticaret konsolosluklarıdır. Anadolu'da ilk açılan Amerikan Konsolosluğu ise Sivas Konsolosluğu'dur. Tokatta da benzer faaliyetler olduğu, tarihte Ermeni ve Yahudi nüfusun 4000 civarında olduğu fakat günümüzde güçlü faaliyetlerin olmadığı bilinmektedir. Türkiye'nin AB ile yakınlaştığı bu süreçte misyonerlerin faaliyetlerini daha da artırabilecekleri düşünülmektedir. Bunlara önlem olarak devamlı polisiye tedbirlere başvurulması, hem devletimizin dış dünyadaki itibarı, hem de vatandaşlarımız açısından olumlu netice vermeyecektir. Bu bağlamda insanlarımızın dini konularda bilgilendirilmesi gerekmektedir. Bu bütün vatandaşlara derinlemesine dini bilgiler verilmesi anlamında anlaşılmamalıdır. Söz konusu propagandaların olumsuz etkilerinin bertaraf edilmesi ve insanlarımızın bunlardan korunması için kendilerine yetecek sağlıklı din eğitiminden geçirilmesi gerekmektedir. Bunun da, ilgili bütün kurumların işbirliği yapmasıyla ve muhtemel başka sıkıntılara da meydan vermeden uygun metotlarla gerçekleştirilebileceği gerekmektedir.



ÇORUM VE YOZGAT ÇEVRESİNDE MİSYONERLİK FAALİYETLERİ

Yrd. Doç. Dr. Kenan Has


Kurtuluş Savaşı’nın hemen ardından azınlıklara ve misyonerliğin uzun süreden beri önemli bir parçası haline getirilen yabancı okullara yönelik çıkarılan kanunlar ve yapılan değişikliklerle büyük oranda önlenebilen misyonerlik faaliyetlerinin, ülkemizde son yıllarda yeniden yoğunlaştığı görülmektedir.

Birçok müftülükle birlikte hareket edilerek gerçekleştirilen anket sonuçlarına göre hayatlarının her aşamasında gelecekten kaygısı olan gençlikte ciddi bir kimlik arayışı sıkıntısı olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Kendi dini, milli ve kültürel değerlerinden kopmuş bir Türkiye, misyonerlik faaliyetleri için son derece uygun bir ortam anlamına gelmektedir. Çorum ve Yozgat bölgelerinde din değiştirme vakasına rastlanılmamıştır. Konu ile ilgili özellikle Çorum'da iki, Yozgat'ta ise bir apartman kilisesinin bulunduğu tespit edilmiştir.

Misyonerlik karşısında çözüm noktalarından biri, öncelikle uzman kişiler tarafından eğitim-öğretim kademelerinin her aşamasında anlaşılmasıdır. Diğer taraftan, küreselleşen dünyada diğer din mensuplarıyla yakın ilişkinin getirdiği zorunluluk içerisinde, diğer dinlerin de ne olduğunun iyi bir şekilde bilinmesi, hem onları tanıma ve hem de onlara karşı bir tutum belirleme açısından ayrı bir önem taşıyacaktır. Ancak bu eğitim, başta üniversiteler olmak üzere, Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı gibi devletimizin konuyla ilgili bütün kurumlarının ortak işbirliği içerisinde geliştirilecek projelerle verilmelidir.



MARMARA VE KARADENİZ BÖLGESİNDE MİSYONERLİK


İSTANBUL VE ÇEVRESİNDE MİSYONERLİK

M. NUMAN MALKOÇ


BAHAİLİK

Bahailik Türkiye'de 13.10.1962 tarihli Yargıtay kararıyla din olarak kabul edilmemiştir. Bu yüzden Bahailer Türkiye'de kanunen bir ibadethane yapamadıkları gibi resmen tanınan diğer dinlere verilen haklardan da yararlanamamaktadırlar. Günümüzde Türkiye genelinde birkaç bin Bahai ve bir yayınevi bulunmakta propaganda çalışmaları da devam etmektedir. Üyeleri arasında Üniversite hocaları ve bürokratlar da bulunmaktadır. Bahailer birbirlerini parmaklarına taktıkları kaşlı yüzük ile tanımaktadırlar.

MORMONLUK

1888'de, Sivas, Zara'da ilk Mormon mabedi kurulmuştur. Zaman içinde Mormonluğu kabul edenler ABD'deki Utah Eyaletine götürülmüşlerdir. Kurtuluş Savaşı sırasında misyonerlik çalışmalarına ara vermişlerdir. Günümüzde Türkiye, Mormon Misyonu içinde Bulgaristan Sofya Misyonuna bağlıdır. Kendi internet sitelerinde 1990 yılında Türkiye'de 200 Mormon olduğu yazmaktadır.

MOONCULUK

Mooncuların 1980’li yıllardan itibaren İstanbul'da propaganda faaliyetine başladıkları bilinmektedir. Bu tarihlerde 4 misyoner aileleri ile birlikte Türkiye'ye gelmişler ve İstanbul merkezli propaganda çalışmalarını yürütmüşlerdir. Mooncular zaman zaman düzenledikleri panel ve konferanslarla gündeme gelmişlerdir.


YEHOVA ŞAHİTLERİ

Yehova Şahitlerinin Türkiye'deki sayısı 2002’de 1.600 kişidir. Yargıtay'ın 1986'daki kararıyla Yehova Şahitliği farklı bir din olarak kabul edilmiş ve ibadet özgürlükleri Anayasa güvencesi altına alınmıştır. Yehova Şahitleri son yıllarda artan bir orana sahiptirler.


DOĞU KÖKENLİ DİNLER


Meditasyon tekniği, Transandantal Meditasyon, Metapsişik Tetkikler ve İlim Derneği (Ruhçular), Dünya Kardeşlik Birliği Mevlana Yüce Vakfı (Prizmacılar) gibi Doğu kökenli hareket ve kurumlar daha ziyade İstanbul ve Ankara'da özellikle ekonomik durumları iyi veya Türkiye ortalamasının üzerinde olan ve çoğu yüksek eğitim almış, kentli nüfus arasında yayılan hareketlerdir. Bu ve benzeri akımların beklentileri daha çok maddi olup insanları kendi dinlerine çevirme çabaları görülmese de reenkarnasyon gibi İslam'da olmayan inançlarla kişilerin itikatlarını bozmaktadırlar.


KATOLİK MİSYONERLİĞİ


Osmanlı Padişahlarının Fransa'ya, XVI. yüzyılda vermeye başladığı ayrıcalıklar / kapitülasyonlar zaman içinde Katolik misyonerlerin işine yaramıştır. 12. Cizvit ve Kapuçin misyonerlerin İstanbul'a gelişleri 1583'te olmuştur. Bu yıllarda başarılıdırlar ancak XVII. yüzyılın ilk yıllarındaki misyon çalışmaları Katolik misyonerlerin etkili çalışmalarının başlangıcı olmuştur. İstanbul'daki Katolik propagandası XVII. yüzyılda Fransiskenler, Dominikenler ve Cizvitlerle yapmıştır. Katolik misyonerler XVII. yüzyılda, özellikle Ermeniler üzerinde yoğun bir propaganda çalışmaları yürütmüşlerdir.

Katolikler günümüzde düzenledikleri diyalog konferanslarıyla gündeme gelmektedir. Bunun dışında Katoliklerin günümüzde İstanbul'da aktif bir propaganda çalışması yaptıkları konusunda bir bilgiye rastlanmamıştır. İstanbul'da Katolik Hristiyanların propaganda sonucu Hristiyanlaştırdıkları kişilerden oluşan herhangi bir kiliseleri bulunmamaktadır. Bunun yanında 154 Katolik sosyal hizmet örgütünün oluşturduğu 1897 yılında Almanya'da kurulan ve birçok ülkede teşkilatlanan ve 1851'de adı "Caritas Internationalis" olarak değiştirilen Caritas, yardım etkinlikleriyle gündeme gelmektedir. Merkezi İstanbul'da olan Caritas, 17 Ağustos depreminde Adapazarı ve Düzce'de bürolar açmıştır.



ORTODOKS MİSNONERLİĞİ


Ortodoksların İncil veya propaganda içeren yayınlar dağıtmasına Büyükada, Aya Yorgi Kilisesi, Ayazma Unkapanı gibi yerlerde özel ayinler yapılarak dileklerde bulunulmakta, hastalara şifa aranmaktadır. Zeytinburnu Balıklı Rum Kilisesi, Aya Kiryaki Kilisesi ve Ayazması da ziyaret edilen kiliseler arasındadır. İslam'a ters olan bu inançların bazı Müslümanlar tarafından da kabul edilmesi ve batıl inançlara yönelmeleri düşündürücüdür. Ortodoksların Türkiye üzerindeki misyonerlik faaliyetleri daha çok siyasidir.

PROTESTAN MİSYONERLİĞİ

Son yıllarda misyonerlerin işini kolaylaştırıcı bazı gelişmeler de olmuştur. Avrupa Birliğine uyum süreci işinde Protestanlar ve diğer gayrimüslim topluluklar çeşitli haklar elde etmişlerdir. Protestanların basın yayın alanında çalışmaları şöyledir:


Kendilerine Mesih inanlısı adını veren, önceleri broşür dağıtarak Hristiyan inançlarını tanıtan üç kişi tarafından 1993 yılında Kapsam Yayıncılık Şirketi kurulmuş ve Kapsam Gazetesi yayınlanmaya başlanmıştır. 2001 yılı verilerine göre, yurt içinde ve dışında 190 bağımsız muhabiri bulunan ve tirajı 4-12 bin arasında değişen gazete, önceleri ayda bir yayınlanırken sonraları iki ayda bir yayınlanmıştır.

XX. yüzyılın ikinci yarısında yayınlanan dergiler ise şöyledir: Yerel cemaate yönelik bir aile dergisi olan 'Müjde", Müjde Yayıncılık tarafından 1992 yılında yayınlanmaya başlamış, Temmuz 1994 tarihinde yayınlarına son vermiştir.

Ülkemizde Protestanların sayları 1980 yılından sonra, özellikte de 1990 yılından günümüze kadar hızla artmıştır. Günümüzde çeşitli kaynaklardan ve internet sitelerinden elde ettiğimiz bilgilere göre İstanbul'daki 33 kilisenin önemi bir kısmı 1990 yılından sonra misyonerlerin önderliğinde kurulmuştur.


Protestan kiliselerini incelediğimizde bunların değişik yapılarda oldukları görülmektedir. Bunlar;


1. Osmanlı döneminde Protestanlaştırılan Ermeni ve Süryani gibi azınlıkların kurduğu ve günümüze kadar gelen kiliseler,

2. Osmanlı zamanında misyonerler tarafından kurulan, elçiliklerin ve konsoloslukların himayesinde çalışmalar sürdüren kiliseler,

3. "Uluslararası ..." adıyla kurulmuş olan, çoğunluğunu yabancı uyruklu kişilerin oluşturduğu Protestan kiliseler,

4. Sonradan Protestan olan Türklerin çoğunlukta bulunduğu kiliseler,

5. Uluslararası Protestan misyoner organizasyonların Türkiye'deki kolu olan kiliseler şeklinde sınıflandırılabilir.


Günümüzde İstanbul'da Beyoğlu, Kadıköy, Beşiktaş, Şişli, Kocamustafapaşa, Fatih, Eminönü, Bakırköy, Bostancı, Ortaköy, Bahçelievler, Göztepe, Maltepe, Kartal, Üsküdar, Avcılar ve Güngören'de Protestan topluluklar bulunmaktadır. Bunların çoğu küçük topluluklar olup, bir kısmı özel kilise binalarında, bir kısmı otel salonlarında, han veya apartman dairelerinde faaliyetlerini sürdürmektedirler.

Protestan misyonerler, propaganda yaptıkları semt veya şehirlerdeki çalışmaları sonucu oluşan grupların belirli bir sayıya ulaşmasından sonra yeni kiliseler kurmaktadırlar. Türkiye'deki Protestan toplulukların bir kısmı kendilerine "Mesih inanlısı" demekte, Protestan adını kullanmamaktadır. Bu kiliselerden bazıları kendi işlerinde özerk bir yapıya sahiptir. 1986 yılından, itibaren, İstanbul ağırlıklı olmak üzere çeşitli şehirlerdeki Protestan kiliseleri bir araya gelerek "Bağımsız Protestan Kiliseleri Danışma Kurulu" adı altında bir yapı oluşturmuşlardır.


Protestanların radyoculuk alanında da çalışmaları olmuştur.

Müjde FM: 1993 yılında kurulan ve FM kanalı 89.6'dan yayın yapan istasyonun yayın içeriği Hristiyanlığın tanıtıcı niteliktedir. Diğer bir radyo istasyonu olan Radio Lihgt ise FM kanalı 103.6'dan yayın yapmaktadır.


Günümüzde İstanbul'da yerli ve yabancı Protestanlara ait çeşitli yayınevleri bulunmaktadır. Halen faaliyette olan ve bir kısmının misyonerlerin kurduğu yayınevleri şunlardır:


Haberci Basın Yayın, dağıtan ve yayıncılık alanında faaliyet göstermektedir. Kitabı Mukaddes Şirketi, 1804 yılında İngiltere'de, "İngiliz ve Yabancı Kitabı Mukaddes Şirketi" (British and Foreign Bible Society) adıyla kurulmuştur. Türkiye şubesi 1812 yılında "İngiliz ve Ecnebi Kitabı Mukaddes Şirketi" adıyla faaliyete geçmiştir. 28 Kitabı Mukaddes Şirketinin 1916 yılında New York'ta bir araya gelmesiyle kurulan "Amerikan Kitabı Mukaddes şirketinin (American Bible Society) Türkiye şubesi 1920'de atılmıştır. 1946 yılında bu kurumlar birleşmiş ve "Birleşmiş Kitabı Mukaddes Şirketleri" (United Bible Society) kurulmuştur. Bu kuruluşun halen 160 ülkede şubesi bulunmaktadır. Merkezi İstanbul, Eminönü'nde bulunan Kitabı Mukaddes şirketinin Türkiye Şubesi (British And Foreign Bible Society of Turkey) halen İstanbul’da, Beyoğlu İstiklal Caddesi'nde ve Adana’da faaliyet göstermektedir.


Lütuf Yayıncılık, 27 Aralık 1991 tarihinde kurulmuştur. Hristiyanlığın tanıtıcı kitapları bulunmaktadır. Yeni Yaşam Yayınları, 1987 yılında kurulmuştur. İncil, Kutsal Kitap bölümleri, Kutsal Kitap ile ilgili araştırmalar ve Hristiyanlara rehberlik edebilecek çeşitli kitaplar yayınları arasındadır.



SONUÇ


İstanbul yüzyıllar boyu birçok konuda olduğu gibi çeşitli dinlerin propaganda çalışmalarında merkez olmuştur. XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Katolikler, XIX. ve XX. yüzyıllarda da Protestanlar propaganda çalışmalarında öne çıkmışlardır. Osmanlı dönemindeki misyonerlik ise günümüzdeki misyonerliği karşılaştırdığımızda benzer birçok yöne rastlamaktayız. O dönemde de, günümüzde olduğu gibi ev kiliselerine, sokaklarda İncil ve kitap dağıtılmasına, misyonerlerin aileleri ile birlikte misyonerlik yapmalarına, Batılı devletlerden destek almalarına rastlamaktayız. Bunun yanında misyonerlerin kullandığı bazı yöntemlerde değişiklikler de olmuştur. Osmanlı'da kurdukları okul ve hastane gibi kurumların yerini, sesli ve görse1 yayınlar ile internet almıştır. En üzücü olan farklılık da Osmanlı'da Müslümanlar arasında başarısız olduğu için Ermeniler üzerinde yürütülen misyonerliğin günümüzde Müslümanlara yönelik olarak sürdürülmesidir. Son zamanlarda kiliselerin ve ev kiliselerinin sayılarında bir artış yaşanmaktadır. Bununla birlikte Hristiyanlaşanların sayısında aynı hızda bir artış görülmemektedir.

Misyonerlerin hedef kitlesi genellikle inancı olmayan ya da zayıf olan, çaresiz, umutsuz, ihtiyaç içindeki insanlardır. Maddi ve teknolojik imkânlar kullanılarak bu fırsatlar değerlendirilmeye çalışılmaktadır. Buna karşılık Müslümanların bu özelliklere sahip olanlara karşı çalışmaları, misyonerlerin çalışmalarının yanında kıyaslanamayacak derecede zayıf kalmaktadır. Her şeye rağmen misyonerlerin, yapılan çalışmalarla hedefledikleri başarıya ulaşamadıklarını söyleyebiliriz. Hristiyanlığa geçenlerin en azından bir kısmının ateist olduğu da bilinmektedir.


CARITAS INTERNATIONAL

Dr. İsmail Taşpınar


Çalışma iki ana başlık etrafında şekillenmektedir. Birinci kısmında, Katolik Kilisesi'ne bağlı uluslararası bir kuruluş olarak Caritas Internationalis'in yapısına ve uluslararası faaliyetlerine değinilmiş ve ikinci kısımda ise, bu kuruluşun Türkiye ayağı olan Caritas Türkiye'nin yapısı, faaliyet alanları ve özellikle İstanbul çevresinde günümüzdeki faaliyetleri ele alınacaktır.

Caritas Türkiye'nin, Türkiye'deki misyon faaliyetlerine ilişkin basın ve yayında çeşitli iddialar gündeme getirilmiştir. Özellikle Ali Rıza Bayram'ın Küresel Vaftiz adlı eserinde dile getirdiği iddiaları şu şekilde sıralamak mümkündür:

1. Caritas Türkiye, özellikle 17 Ağustos depremini fırsat bilerek başta Marmara bölgesi olmak üzere Türkiye'de zorda kalmışlara yardım etmek bahanesiyle etkin bir Hristiyanlaştırma faaliyeti yürütmektedir.


2. Caritas Türkiye, Caritas'ın resmi yayınlarında birincil amaç olarak belirtilen ‘Tanrı'nın Krallığını gerçekleştirmek için’ kurulmuş bir Katolik Hristiyan örgüttür ve bu amaçla 'Caritas Gönüllüleri' ve 'Caritas Onur Şövalyeleri' unvanları verdiği üyeleri ile teşkilatlanmıştır.

3. Caritas, Türkiye'deki gönüllülerinden ve kamuoyundan dinsel amaçlarını gizlemektedir.

4. Caritas, marjinalize olmuş kimselere ve kesimlere yardım adı altında bölücü ve ayrılıkçı örgütlere yardım etmektedir. Bu çerçevede, özellikle PKK yanlısı ve bağlantılı kimseleri desteklemekte veya Avrupa'ya iltica işlerinde rol almaktadır.


Caritas'ın faaliyetlerine ilişkin çarpıcı iddialardan diğer bir kısmı ise, Türkiye Körler Federasyonu Başkanlığı Av. Turhan'ın açıklamalarıdır. 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinden sonra gelişen olaylarda Caritas’ın adı sık sık medyada yer almıştır. Buna karşılık Caritas’ın yetkilileri ile yapılan görüşmelerde tüm iddialar reddedilmekte ve Caritas’ın büyük bir organizasyon olması sebebi ile Adapazarı ve diğer bölgelere kendilerinden izin almadan başka ülkelerin Caritas üyelerinin gelmiş olabileceği dile getirilmiştir. 1999’da, Deprem bölgesinde hedeflerine ulaşamadıkları açıktır.








KÜRESELLEŞTİRME SÜRECİNDE MİSYONERLİĞE DÜŞEN GÖREVİN YENİDEN İNŞASI VE ÇANAKKALE ÖRNEĞİ


Yrd. Doç. Dr. Şevket Yavuz

Türkiye'deki misyonerlik kuruluşlarının genel olarak aşağıdaki şekilde sıralamak mümkündür:


1. Dünya Kiliseler Birliği;


2. Avrupa Protestan Kiliseler Birliği;


3. Amerikan Board Heyeti (ABCFM);

4. Kilise Kurma ve Destekleme Grubu (SLAS);

5. S.O.S. Kinderdorf International;


6. NGO (Non Governmental Organizations)'lar: World Relief, ACT International, Caritas, UMCOR. .


7. Bu uluslararası misyon merkezlerinin Türkiye'deki uzantıları ve / veya destekledikleri vakıf ve kuruluşlar: Sağlık ve Eğitim Vakfı, Çağdaş Eğitim Vakfı.



Diğer yandan Türkiye, özellikle Orta Asya ve Orta Doğu'ya yapılacak misyonlarda önemli bir üs olarak değerlendirilir. Nitekim Ankara Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan bir rapora göre, Protestan misyonerler, dünyayı yedi büyük kilise bölgesine ayırmakta; bunlardan Ortadoğu Kilise Bölgesi'nin merkezi olarak Türkiye'yi kabul etmektedirler. Raporda, "Merkez olarak ilan edildiği için ülkemize yönelik kargaşaları akademik bir zemine oturtmak amacıyla önümüzdeki iki üç yıl içerisinde bir Teoloji Enstitüsü'nün kurulması planlanmaktadır" şeklinde bir ifade yer alır.


Çanakkale ve çevresinde halkın gelir seviyesinin genelde iyi olması misyon faaliyetlerinin yoksulluklar üzerinden gerçekleşmesine ket vurur görünüyor. Ayrıca misyon faaliyetlerinin genellikle alt gelir grubunda bulunan Roman vatandaşlar üzerinde bile pek etkili olduğu söylenemez.


Misyonerlerin metotları ve bu bölgedeki faaliyetleri gene1 olarak aşağıdaki gibi standartlaştırılabilir:

1. Eğitim-öğretim olanaklarından istifa etmek;

2. Cafe, restoran, turizm şirketi gibi ek sosyal amaçlı faaliyetler;

3. Mübadele öncesinde kilise olarak kullanılan tarihi binanın tekrar hizmete açılarak şehre faal bir kilise kurulması noktasındaki faaliyetler;

4. Bölgenin özellikle turistik ve tarihi bir bölge olması sebebiyle gezi ve ziyaret

amacıyla gelen misyoner gruplarının Hristiyanlık ile ilgili doküman ve malzemelerin esnaf ve vatandaşlara dağıtan faaliyetler;

5. Kampus misyonerliği.

6. Gerçi açık bir misyonerlik yapmamakla beraber özellikle bazı Ortodoksların birey ve grupların büyük oranlarda toprak aldıkları tespit edilmiştir.

Çözüm yollarına yönelik tekliflere gelince bunlar:

1. İdari, adli ve resmi kurumlar açısından

2. Birey ve sivil toplum açısından alınacak tedbirler olarak karşımızda durmaktadır.




DİN DEĞİŞTİRMEDE ETKİLİ OLAN PSİKO-SOSYAL FAKTÖRLER VE

VE BURSA’DA MİSYONERLİK FAALİYETLERİ

Arş. Gör. Celal Çayır


Çeşitli araştırmacılar tarafından belli başlı din değiştirme modelleri bulunmakla birlikte, her bir ferdi din değiştirme olayının kendine has özellikleri vardır. Din değiştirme hadisesi, belli başlı tek bir faktörü olmayan, çok kapsamlı ve çok yönlü sonuçlar doğuran, değişik şekil, şart ve kişinin yetiştiği kültürel bağlamlarda gerçekleşen bireysel bir tecrübedir. Her dinde, her devirde, küçük çocuklar hariç her yaş grubunda gerçekleşebilmektedir.Psikologlar daha çok Yahudi ve Hristiyanlıktaki din değiştirme olaylarını incelemişler ve o dinlerle ilgili din değiştirme modellerini öne sürmüşlerdir. Budizm ve İslam gibi Batılı olmayan ise çok az örnek vardır.


Misyonerlik faaliyetleri kısaca şu başlıklar altında yer alır:


1. Hristiyanlık propagandası yapan radyo yayınları

2. Hz. İsa filminin izlettirilmesi

3. Yazılı basının misyonerlik propagandası için kullanılması

4. Özel sağlık kuruluşlarının faaliyeti

5. Özel yabancı dil kursları ve okulların faaliyeti

6. Yüz yüze görüşme ve tanışma

7. Tercümanlık bürolarının çalışmaları

8. İncil dağıtma bürolarının çalışmaları

9. Misyoner amaçlı açılan evler

10. İncil yazışma kursları


DİN DEĞİŞTİRMEDE ETKİLİ OLAN PSİKO-SOSYAL FAKTÖRLER


1. Kültürel yabancılaşma

2. Hakim kültürün gücü

3. Kitle iletişim araçlarının etkisi

4. Televole kültürü

5. Olumsuz dindar imajı

6. Batılılaşma ve batılı yaşam tarzına özenti

7. Misyonerlik faaliyeti



BURSA’DA MİSYONERLİK FAALİYETLERİ BURSA AMERİKAN KIZ KOLEJİ

Bursa Amerikan Kız Koleji'nde Türk öğrencilerin Hristiyanlığa geçtiğine dair ilk haber, Cumhuriyet Gazetesi, 1928'de çıkmıştır. Misyonerlerin Bursa'da açmış oldukları Bursa Amerikan Kız Koleji'nde okuyan Müslüman Türk öğrencilerinden üç tanesinin 22 Ocak 1928 yılında Hristiyan olduğuna dair haberler basında yer alınca Hükümet tarafından olayın soruşturması yapılmış ve okulun misyonerlik faaliyetini yaptığı gerekçe gösterilerek bizzat Atatürk'ün talimatı ile okul 31 Ocak 1928 yılında kapatılmıştır. Bursa Amerikan Kız Koleji'nde Türk öğrencilerin Hristiyanlığa geçmesini ve bu olayın bir anda gündemin başlıca konusu haline gelmesini konu alıyor. Mehmet Altun burada Türkiye ve Amerika arasında Lozan'dan sonra yeni kurulmaya başlayan ilişkilerin de bu olayla bir kez daha sarsıntıya uğradığını belirtiyor. Bu konu, Amerikan basını da dahil olmak üzere, ertesi günkü pek çok gazetede geniş yer buldu.


Günümüzde Bursa’da misyonerlerin yaptığı faaliyetleri şu şekilde özetleyebiliriz:


1. Ev kilisesi

2. Kitap/kırtasiye dükkânı

3. Fransız kilisesi kültür evi

4. Orhangazi ilçesinde İncil dağıtma olayı

5. Gemlik kalpaklı köyünde vaftiz kampı



SAKARYA VE ÇEVRESİNDE MİSYONERLİK FAALİYETLERİ ARAŞTIRMASI

Prof. Dr. Ali Erbaş ve Çalışma Ekibi


Hristiyan misyonerliği kökeni itibari ile İncil metinlerine özellikle de Matta İncil’inde Hz. İsa'ya atfen yer alan "şimdi gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin, onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adıyla vaftiz edin (Matta 28/19-20)" sözüne dayandırılan, dünya üzerindeki tüm insanların kurtuluşa erebilmesi için Hristiyanlaştırması gerektiğini düşünen ve kilise tarafından bizzat örgütlenen çalışmalardır. Dünya genelinde Hz. İsa'ya kadar götürülebilecek misyonerlik faaliyetlerinin Anadolu'da 200 yıllık bir geçmişe sahip olduğu söylenebilir.


2. Vatikan Konsili’nde Papa'nın "ilk bin yılda Avrupa Hristiyanlaştırıldı; ikinci bin yılda Afrika Hristiyanlaştırıldı ve üçüncü bin yılda ise Asya Hristiyanlaştırılacak" şeklindeki sözleri Türkiye'de yürütüldüğü iddia edilen faaliyetleri önemli hale getirmektedir.


Son zamanlarda Türkiye'de binlerce kilise ev açıldığı milyonlarca İncil dağıtıldığı, 55 bin Evangelist misyonerin şu an ülkemizde yoğun bir şekilde çalıştığı iddiaları basını ve kamuoyunu meşgul eden haberlerdir. 12 Aralık 2004 tarihli Aydınlık dergisi depremden sonra Sakarya'ya akın eden misyonerlerin sadece Sakarya'da 2500 kişiyi Hıristiyanlaştırdığını ve binlerce evi de kiliseye çevirmiş olduğunu yazmıştır. Benzer rakamlar başka kanallar vasıtasıyla da dile getiriliyordu. Ancak verilen bu rakamların doğruluğunu ortaya koyacak hiçbir veri, hiçbir belge yoktu. Üstelik bu tür rakamları telaffuz edenlerin hem dünya görüşleri birbirinden çok farklı ve hem de amaçları değişikti. Kimisi "din" kavramına kökten karşı, İslam - Hristiyan vs. ayırımı yapmadan tüm dini faaliyetlerin yasaklanması adına bu haberleri yayınlıyor, kimisi milliyetçilik-ulusalcılık dürtüsüyle harekete geçiyor, kimisi de gayret- i diniyyelerinden kaynaklanan bir anlayışla olayın üzerine gidiyordu.


Konunun açıklığa kavuşması için anket sistemiyle bir araştırma yapmanın gerekliliğine inandık ve ye aşağıdaki araştırmayı gerçekleştirdik. Anketin yöntemi, metodu, uygulanan araştırma teknikleri ve ön bilgilerin ardından anketsel çalışma bir grup öğrenci ile birlikte gerçekleştirilmiş ki-kare vb. anketsel yöntemler ile objektif bir araştırma gerçekleştirilmiş ve sonuçlar aşağıdaki gibi analiz edilerek maddelenmiştir.



Sonuç


1. Camili ve Karaman semtlerine ait örneklem grubumuz içinde davetle karşılaşan insan olmadığı için misyonerlerin buralarda yaptıkları faaliyetlerde hangi metotları kullandıkları, davet esnasında İslam’ı eleştirme ya da milli ve manevi değerlere dil uzatma gibi durumlara takınıp takınmadıkları konusunda sonuç alınamamıştır.

2. Dağıtılan iddia edilen İncillerin arasına sıkıştırıldığı ya da dağıtıldığı söylenen paraların insanlarda din değiştirme gibi bir durumu ortaya çıkarmadığı görülmüştür.

3. İncil dağıtıldığına şahit olunurken Müslümanlıktan Hıristiyanlığa geçen birinin olmadığı anlaşılmıştır.


Bu sonuçlar Sakarya İlinin depremden hemen sonra prefabrike semtler üzerinde yapılan ikinci araştırmanın sonuçları ile örtüşürken iddia edilen birçok rakamın da gerçeği yansıtmadığı ortaya çıkmaktadır.

Sakarya merkezinin çeşitli semtlerinde yaptığımız ikinci ankete göre ise şu sonuçlar ortaya çıkmıştır:


1. Camili ve Karaman semtlerinin aksine şehir merkezinde misyonerlerle karşılaşanlar mevcuttur ve % 13 gibi bir rakam ortaya çıkmaktadır. Ancak hemen şunu belirtmek gerekir ki özellikle depremde yardım için gelen yabancıları görenlerin onları hemen misyoner şeklinde lanse etmeleri bu oranın yüksek çıkmasına neden olması muhtemeldir.

2. Karşılaştıkları misyonerlerin kendilerini Hristiyanlığa davet ettiğini söyleyenlerin oranının % 4 civarında olması da bunu ortaya koymaktadır. Zira misyonerlerin en önemli görevleri Hristiyanlığa davet olduğu için, bunu yapmamaları düşünülemez.


3. Her iki ankette de “misyonerlerin davetini kabul ettiniz mi?” sorunun cevabının 0 (sıfır) olması ilginçtir. Bu cevap, Sakarya'da binlerce kişinin Hristiyan olduğu söy1entilerinin ne kadar gerçeklerden uzak olduğunu çok çarpıcı şekilde ortaya koymaktadır.

4. Misyonerlerle muhatap olduğunu söyleyenlerin sayısı sadece 9 olduğu için bunun 3'ü fikir belirtmemiş, 6'sı ise tepki gösterdiklerini ifade etmişlerdir.

5. Tepki gösteren bu 6 kişi misyonerlerin İslam'a ve mili değerlerimize dil uzatıldığını belirtmektedirler.

-İncil'in ne olduğunu bilenlerin oranı %60'lar civarında olmasına rağmen gören ve okuyan oranları %20’lerdedir. Yalnız okuduğunu söyleyenler şöyle bir göz gezdirmek şeklinde okumayı kastettiklerini belirtmektedirler.



Türkiye'de misyonerlik tartışmaları sulandırılmış rakamlar ve komplo teorileri tarzında haberlerin eşliğinde sunuldukları için sağlıklı bir zemine sahip değildir. Bunun bazı siyasi rant çevreleri tarafından da istismar edildiği söylenebilir. Bu problemin sağlıklı bir zemine kaydırılabilmesi için öncelikle "din elden gidiyor" vb. söylemlerin dışına çıkılıp sonuçları itibariyle doğruları yansıtan saha araştırmaları etrafında oluşturulmuş bilimsel verilere dayanılmalıdır. Özellikle kamuoyunu belli bir yönde etkilemek açısından güçlü bir konuma sahip olan TV, radyo, gazete, dergi vb. basın ve medya organlarının popülist bir haber anlayışı ile değil doğruları yansıtacak bir haber anlayışı ile konuya yaklaşmaları gerekir.




ORTA VE DOĞU KARADENİZ BÖLGESİ MİSYONERLİK

FAALİYETLERİ


Cengiz BATUK

SüleymanTURAN


Giriş

2001 yılında yayınlanan bir dergide, Türkiye avanjelik olmayan hedef ülkeler arasında yer almaktadır. Bir aşka dergi ise, iki bölge için dua ve yardım ister. Bu bölgeler Kürtlerin yaygın olarak yaşadıkları yer olarak nitelendirdikleri Doğu bölgesiyle Lazların yaşadığı bölge olarak adlandırdıkları Karadeniz Bölgesidir. Karadeniz Bölgesini, ulaşılması gereken bölge olarak listelerine alan misyonerler hedef kitle olarak da üniversite öğrencilerini, çocukları, etnik Müslüman azınlıkları (!) gösterirler. Bu çalışmada, 19. yüzyılın sonlarından itibaren Karadeniz Bölgesinde faaliyet gösteren misyonerler ve onların etnik Müslüman azınlık(!) olarak nitelendirdikleri bölgede yaşayan halklar üzerindeki faaliyetleri incelenmiştir.

Karadeniz Bölgesinin Etnik - Din Yapısı ve Misyonerlik Faaliyetlerinin Tarihi

Karadeniz Bölgesinde öncelikle Samsun ve civarı daha sonra da 1461'de Trabzon'un fethedilerek Trabzon Rum Devleti'nin yıkılmasıyla bölge tamamen Osmanlı hakimiyeti altına girmişse de bölgenin İslamlaşması ve Türkleşmesi daha eski dönemlere dayanmaktadır.

Doğu Karadeniz Bölgesindeki Misyonerlik faaliyetlerinin özellikle 1863 yılında Merzifon'da açılan Amerikan Ruhban Okulu'yla örgütsel olarak başladığını söyleyebiliriz. Okul 1881'de orta dereceli okul iken 1886'da ise koleje dönüştürülmüş ve genel eğitim verilmeye başlanılmıştır. Okulun her türlü masrafı Amerikalılarca karşılanmıştır. Okulda İngilizce, Fransızca, Türkçe, Ermenice ve Rumca okutulmakta olup Ermenice eğitimine özel önem verilmiştir.

Bu stratejik önemi sebebi ile sonraki yıllarda buraya Amerikalılarca bir Radar istasyonu ve üs kurulacaktır. Merzifon Amerikan Koleji'nin Karadeniz Bölgesine dönük faaliyetleri Ermenilerle sınırlı değildir. Nitekim 1904'te burada kurulan Pontus Cemiyeti, Osmanlı Devleti’ndeki ilk Pontus derneği olma özelliğine sahiptir. Bilindiği üzere Ermeni ve Pontus cemiyetlerinin faaliyetleri salt propagandanın çok ötesine taşmış ve silahlı çetelerle Karadeniz Bölgesinde terörist eylemlerde bulunmuşlardır. Dolayısıyla ilk dönemlerinde dinsel eğitim ve propaganda yapan okul, sonraki dönemlerde ayrılıkçı hareketlerin üssü konumuna yükselmiştir. Bu ise misyonerlikle siyasal yapılanmalarını birbirinden bağımsız olmadığını en önemli göstergelerindendir. 1924'te ise okulun faaliyetleri tamamen durdurularak kapatılmıştır. Ancak bu okul, bölgedeki tek okul değildi. 19. yüzyılın sonlarında Karadeniz sahillerinde faaliyette bulunan pek çok okul dikkat çekmektedir. Bu okulların bir kısmı azınlıklara tanınan haklar sonrasında açılan azınlık okulları olmakla birlikte büyük bir bölümü misyonerlik ve ayrılıkçı faaliyetlere doğrudan ilgili olmuşlardır. Bu bağlamda Trabzon çevresinde faaliyette bulunan Rum ve Ermenilere ait okulların dışında, Fransız ve Amerikan Okulları da olduğu görülmektedir. Bu okulların büyük bir kısmında ders veren öğretmenler genellikle din adamlarıdır. 1860’larda Canik (Samsun), Ordu ve Giresun'un Trabzon iline bağlı kaza durumunda olduğu unutulmamalıdır- 461 okulun faaliyette olduğu ve buralarda Müslüman ve gayri müslim 23.006 öğrencinin okuduğu kaydedilmektedir.


Merzifon Amerikan Koleji ile başlayan okullar ve Pontus derneklerinin faaliyetlerinin sonuç verdiği görülmektedir. Günümüzde ise tüm bu ve benzeri çabalar, sonunda meyvesini vermiş, Samsun'da resmen olmamakla birlikte fiilen bir Protestan kilisesi faaliyetine başlamıştır. Samsun Atakurn mevkiinde, ev resmen kilisesi tarzında faaliyet gösteren "Agape House/Kilisesi’nin faaliyette olan bir kilise olma çabası içerisinde olmasına rağmen yerel belediyenin ruhsat vermemesi nedeniyle faaliyetlerine gayri resmi olarak devam etmektedir. Yunanca bir kelime olan Agape, ilkçağ Yunan düşüncesinde karşılık beklemeksizin hissedilen tinsel bir temeli olan aşk anlamında bir kelime iken, Hristiyan düşüncesinde Tanrı’ya duyulan 'ince sevgi" için kullanmaktadır. Yeni Ahit'te 116 kez geçen bu kelime Tanrı’nın insana olan ilgisini ve kendi oğluna karşı sevgisini ifade eder. İki katlı müstakil bir binada faaliyet gösteren ev kilisesinin kapısında sadece "Agape House, Logos Limited Şirketi" yazısı yer almakta ve kilise ibaresi bulunmamaktadır. Ancak kilisenin internet sitesinde hem Agape House hem de Samsun Agape Kilisesi ismi kullanılmakta ve şirketten söz edilmemektedir. Edindiğimiz bilgilere göre şirket paravan olarak kullanılmakta olup bina içerisinde öğrencilere dönük olarak hazırlanmış bir kütüphane ve internet salonu yer almaktadır. Öğrencilerin kütüphaneden yararlanması ücretsizdir. Bu nedenle de mahalleden gençlerin sık sık Agape House'a gittikleri ifade edilmektedir.

M. Orhan Pıçaklar’ın Samsun, Agape Kilisesi'ni Türkiye'deki en büyük Protestan Kilisesi'ne dönüştürmek gibi bir hedefi de bulunmaktadır. Samsun'da-misyonerlik faaliyetlerinin hedef kitlesi genelde gençlerdir. Özellikle Anadolu Lisesi, Lise ve Üniversite öğrencileri arasında faaliyet göstermektedirler. Amerikalı misyonerlerinin Osmanlı'nın son dönemlerinden beri Karadeniz Bölgesine özel ilgilerinin olduğu bilinmektedir. Bölgede faaliyet gösteren misyonerlerin büyük bir kısmı Amerikalıdır.

Ordu ilimizde bir dershanede, Amerikalı bir İngilizce öğretmeninin misyonerlik yaptığı tespit edilmiştir. Yıkık ve kalıntı kiliselerde vaftiz törenleri ve ayinler düzenlenmekte, kanunda geçen cami yerine ibadethane açma ifadesinin de kilise açmayı kolaylaştırdığı bilinmektedir.

Son yıllarda Giresun'da misyoner faaliyetlerin arttığına dair gazete haberleriyle karşılaşıyoruz. Kuşkusuz bunlardan en önemli Giresun Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Baki Onurlubaş'ın bölgedeki misyoner ve Pontusçu faaliyetlere dikkat çeken açıklamasıdır. Bir diğer haber ise Giresun Işık Gazetesinde yayınlandı. Bu habere göre Diyanet-Sen Giresun Şube Başkanı Abdurrahman Akyol, Giresun ilinde son yıllarda misyonerlik faaliyetlerinin arttığını ve Giresun'da misyonerlik faaliyetleri sonucunda yaklaşık olarak 50 kişinin resmen din değiştirerek Hristiyan olduğunu ifade etmiştir.


Trabzon il merkezinde faaliyette olan Santa Maria Kilisesi, Katolik olmakla birlikte yöredeki misyoner hareketlerin üssü konumundadır. Kilisenin rahibesi Columbia Blumenthal'in ifadesine göre Katolik olmalarına rağmen yörede Protestanlarla ortak çalışmaktadırlar.


Trabzon yöresinde faaliyet gösteren bir diğer misyoner grup Yunanistan menşeli Ortodokslardır. Bu kişilerin kendilerine daha çok Tonya, Çaykara ve Maçka gibi Rumca'nın konuşulduğu ya da Rumca'ya aşina olunan yerleri seçtikleri görülmektedir. Yöredeki bazı köylerde Rumca'nın halk konuşuluyor olmasından hareketle, o insanların gerçekte Rum –gibi bir iddiayı IHristiyan oldukları fakat zorla Müslümanlaştıkları da dillendiren bu insanlar, genellikle turistik amaçlı olarak gelmektedir. Özellikle Tonya yöresindeki Rumca'nın Yunanistan'dan gelenlerle daha rahat iletişim kurma imkânı sağladığı ifade edilmektedir. Sayıları tam olarak bilinmemekle birlikte sağlanan çeşitli burslar vesilesiyle özellikle lise çağındaki bazı gençlerin Yunanistan'a götürüldükleri anlatılmaktadır. Zeki Arslantürk, Yunanistan'a burslu olarak giden ve oradaki Anadolu Lisesi benzeri okullarda okuyan gençlerin sayısının 1200 olduğunu söylemektedir. Yunanlı Ortodoksların bu çabalarına karşı bölgede faaliyetle olan Ortodoks Kilisesi mevcut değildir. Ancak Maçka yakınlarındaki Sümela Manastırı ve Trabzon il merkezinde bulunan Ayasofya Camisi / Müzesi sembol mekânlardandır. Trabzon Ayasofyası'na gelenlerin belki büyük bir kısmı yalnızca turistik amaçlarla gelirken bazıları da, 23. Dünya Üniversiteler Yaz Spor Oyunları (Universiade 2005)'nda Güney Kore kafilesinin tercümanlarını özellikle Müslüman sporculara İncil, CD vb. dokümanlar dağıtarak propaganda yapması gibi, hiçbir fırsatı kaçırmamaya özen göstermektedirler.

Son olarak Rize yöresinde daha çok liseli gençlere dönük olarak yürütülen faaliyetler dikkat çekmektedir. Ailelerinden ya da çevrelerinden çok fazla dini eğitim almamış gençler üzerinde yoğunlaşan bu faaliyetlerde zaman zaman öğrencilere İncil vb. Türkçe kitaplar dağıtılmakta ve bu kitaplara ilişkin değerlendirmeler yapmak üzere bir araya gelinmektedir. Rize ve Artvin yöresinde dikkat çekici olan bölgedeki Laz ve Gürcülere dönük daha çok etnik ayırım temelli faaliyetlerdir.



Etnik Kimliklerle İlgili Faaliyetler


Yukarıda ifade ettiğimiz gibi Karadeniz Bölgesine özellikle Trabzon civarında Rum Ortodoks Kilisenin, Fener Patrikliğinin ve Yunanistan menşeli çeşitli kuruluşların ilgisi olduğu bilinmektedir. Bunların gerek siyasal ve gerekse misyoner amaçlı olarak bölgenin etnik unsurlarını ayrılıkçı ve bütünlüğü bozucu faaliyetler işinde oldukları görülmektedir. Operation World'da Müslüman azınlıklar olarak nitelendirilen Karadeniz Bölgesi halklarına dönük faaliyetleriyle azınlık duygusu verdikleri Müslümanları rahatça etkileri altına alarak Hristiyan propagandaya tabi tutmaktadırlar. Büyük çoğunluğu Trabzon civarında tekrar Pontus ya da Rum Devletini canlandırmaya veya onun altyapısını hazırlamaya dönük çeşitli faaliyetler görülmektedir. 2001'de bu faaliyetler bir soru önergesiyle TBMM'ne taşınmış; Pontusçuluk faaliyetleri, burs verme hadiseleri ve misyonerlik ile Pontusçuluk arasındaki ilgi hakkında bilgi istenilmiştir. Misyonerlikle Pontusçuluğun farklı olduğu, birinin dini diğerinin etnik temelli bir hareket olduğunu söylenerek cevap verildiği kayıtlar arasındadır.


Yunan mitolojisi, Kemençe, Helenistik, horon, dans, kültür, antropolojik ve etnoloji araştırmalarla eserler yazılmakta ve aslında Pontusçuluk faaliyetleri yapılmaktadır. Türkiye Gürcüleri Müslüman olup, Sakarya, Bolu, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, İstanbul, Tokat’ta dağınık durumdadırlar. Gürcüler ve Gürcüce üzerinden Karadeniz Pontusçu ve ayrılıkçı bir etnik misyonerliğe ev sahipliği yapmaktadır.

Çerkezlerde etnik ayrılık oluşturmaları için misyonerlerin kıskacı altındadır. Çerkezceye çevrilen Kitab-ı Mukaddes’in tüm Çerkez köyleri gezilerek dağıtılması hayret vericidir.

Sonuç olarak, Karadeniz Bölgesi 19. yüzyılın sonlarından beri örgütlü misyonerlik faaliyetleriyle karşı karşıyadır. Osmanlı’nın son dönemlerinde zirve noktasına varan bu faaliyetler Cumhuriyet’in kurulmasından sonra uzun süre akamete uğramış ve en alt seviyede devam etmişken 1980’lerin sonlarından itibaren yeniden artmaya başlamış ve 2000’li yıllarda iyiden iyiye kendisini hissettirir hale gelmiştir. Faaliyetler öncelikle Samsun ve Trabzon’da faaliyette olan Katolik Kiliseler merkezli olarak yürütülmekle birlikte, özellikle Kore ve Çin menşeli Amerikan uyruklu Protestan misyonerlerin faaliyetleri de dikkat çekici düzeydedir. Nitekim bu faaliyetlerin sonucunda Samsun’da Türkiye’nin en büyük Protestan Kilisesi’ni açma çabaları sürdürülmektedir. Kilisenin ve diğer misyonerlerin hedef kitlesi lise ve üniversite öğrencilerinin yanı sıra etnik azınlık olarak nitelendirdikleri Lazlar, Gürcüler, Çerkezler ve diğer halklardır.

Comments


bottom of page